GİRİŞ

         Bir milletin gururu ,tarihi olan şehirler vardır. Bir milletin herhangi bir coğrafyadaki tarihini başlatan ,şerefle sürdüren ,vatana ,millete ve devlete göre yaşayan şehirler vardır. Erzurum, büyük Türk Milleti'nin tarihi misyonu ve alın yazısında her zaman Anadolu'nun kilidi ve anahtarı konumunu üstlenmiş ve Erzen-i Rum'dan buyana ebediyyen Türk milletine vatan olmuş kutlu beldelerimizden birisidir.

         Anadolu'nun tarihiyle uğraşan yazarların üzerinde birleştikleri bir gerçek vardır: "Erzurum yaylasına hakim olan milletler bütün Anadolu'ya hakim olurlar. Bu yaylayı ellerinden çıkaran milletler ise er veya geç Anadolu'nun öteki kısımlarındaki hakimiyetlerini de kaybederler. Bu gerçek Erzurum yaylası coğrafyasının stratejik öneminden doğduğu için Anadolu'nun beş bin yıllık tarihinde hiç değişmemiş ve değişmeyecektir. İşte bu tarihi gerçeği gören Türkler , Anadolu'nun fethine buradan başlamışlardır. Nitekim Malazgirt'te Bizanslılar'ın mukadderatını tayin eden Alparslan'ın büyük kumandanlarından Saltuk ,eliyle Erzurum kalesini alarak Anadolu'nun yolunu açmış ve bu kaleye dayanan Türk ordduları birkaç yıl içinde Akdeniz kıyılarına varmış ve Anadolu'yu Türklere yeni bir vatan olarak kazandırmıştır. O günden bu güne dek, Türk milleti Erzurum kalesinin önünde ve içinde yirmi yedi defa döğüşmüş ve savaşlara meydan olan bu kalenin her karış toprağı bir şehidin kanı ile yoğrulmuş, her taşı bir yiğidin anıtı olmuştur".

ERZURUM'DA MOĞOL HAKİMİYETİ

         Anadolu'nu manen zayıf olduğu bir dönemi fırsat bilen ve Alaeddin Keykubad'ın ölümünden (1237) sonra Türkiye hudutlarını yoklayan Moğollar nihayet Baycu Noyan kumandasında Ermeni ve Gürcülerden mürekkep bir ordu ile , 1242 kışında Erzurum'u kuşattılar.Sinaneddin Yakutun kumandasındaki Selçuklu askerleri ve şehir halkı, 30,000 kişilik bir düşman ordusuna karşı , Anadolu'nun kapısı olan Erzurum'u kahramanca müdafaa etmişlerdir. Selçuklular , Sökmen ve Saltuk illerini Gürcistan hudutlarına ,Gag kalesine kadar tahkim etmekle beraber esas müdafaayı Erzurum da yapmaya karar vermişler ve burada büyük kuvvetler toplamışlardı. Fakat Babai isyanı dolayısıyla askerin büyük bir kısmını buradan çekmeğe mecbur kaldılar. Sultan oraya bir miktar kuvvet gönderdi ise de Bunlar Erzincan'a vardığı zaman , Erzurum düşmüştü. Böylelikle Moğollar Erzurum'a gelip surları şiddetle döğüyor ; mukavemat zorlaşıyordu. Zira Erzurum kumandanı Sinaneddin Yakut ile şehrin Valisi Şerafeddin Dovini arasında husumet olduğundan Duvini , yirmi günlük kuşatmadan sonra ihanet etmiş ve Moğolların surlardan içeri girmesini kolaylaştırmıştır. Moğollar Erzurum halkını kılıçtan geçirerek Sinaneddin ile oğlunu da şehit etmişlerdir. Moğollar bundan sonraki akınlarda bir başlangıç ve diğer yerleşim yerlerine gözdağı vermek için burasını yağma ve tahrip ederek aldıkları ganimet ve esirlerle kışlık karargahları olan Mugan'a geri dönmüşlerdir.

         Genceli Kiragos, Moğolların güzel ve zengin Erzurum'u yağma, tahrip ve ahalisini katlettiklerini anlatırken , Ermeni ve Gürcü kumandanlarında kilise ve manastırlarda bulunan altın yazılı mukaddes kitapları talan ederek ülkelerine getirdiklerini yazmaktadır.

         Selçuklu Ordusu ,1243 yılında Kösedağ bozgununa uğrayınca Anadolu Selçuklu topraklarında Moğolların hakimiyeti dönemi başlamıştır. Anadolu Selçuklu Sultanlığını Moğol imparatorluğunun himayesine koyan antlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra , Erzurum şehri yeniden iskan edilmiş ve Anadolu Selçuklu Devletinim yıkılışına kadar (1308), Erzurum da Anadolu birliği dahilinde sayılmıştı. Fakat Anadolu'yu zaptetmeğe ve oradaki isyanları bastırmağa veya bu bölgede yaylak veya kışlak tesis etmeğe gelen Moğol ordularını uğrağı olduğundan dolayı, Erzurum her zaman zarar görmeye maruz kalmıştır. Bu arada 1297/1298'de Anadolu Selçuklu Devletinin Saltanat Naibi olan Mucir al-Din Amirşah ile maliyeti bu şehirden ağı vergiler toplamışlardır.

ERZURUM SELÇUKLULARI

         Rükk-ed Din Süleyman Şah,1202 yılında Erzurum'u ilhak etmekle bütün Saltuk-ili,Selçuklu hakimiyetine geçti. Saltuklular bölgede Anadolu'nun kapılarını korumakta ve Türkistan'dan gelen Türk göç yolarını açık tutmakta idiler. Süleyman Şah kendisine bağlı bulunan ve Elbistan'da hüküm süren kardeşi Mugis ed-Din Tuğrul Şah'ı Erzurum Meliki tayin etti. Mugis-ed Din ,Erzurum'da uzun yıllar (1202-1225) boyunca müstakil bir melik olarak hüküm sürdü. Onun İstiklali Erzurum'da 1216 tarihinde bastırdığı gümüş sikkeler üzerinde "Mugis üd*Din Ebu'l Feth Tuğrul Bin Kılıç Arslan " ve Halifenin isme yazılı olup bu sırada Selçuklu tahtında oturan yeğeni İzz ed- Din Keykavus adına rastlanmamaktadır. Bu onun tamamıyla bağımsız olduğunu ve kardeşi Süleyman Şah'a bağlılığı onun şahsı ve hayatı ile ilgili bulunduğunu gösterir. Tuğrulşah, iktidarı döneminde Trabzon Rum Devleti ve Gürcülere karşı Erzurum'u müdafaa etmek için Bayburt Kalesini yeniden ve çok müstahkem bir şekilde inşa ettirmiş, buda kuzeyden gelen istila ve tehditlerin mahiyetini göstermektedir.Tuğrulşah , Ahlat emir-i Balaban'la ittifak yaparak Gürcüleri mağlup etmiştir. Yine aynı ittifak Eyyubilere karşı da yapılmıştır. Mugis ed-Din Tuğrulşah, 1225'de ölmüştür.

         Rukn ed-Din Cihan Şah , Erzurum selçuklularının ikinci ve son sultanıdır. Cihan Şahın kısa süren hükümdarlığı (1225-1230) büyük hadiselerin yaşandığı döneme rastlar. Selçuklu Sultanın Alaeddin Keykubad , Moğal istilasına karşı, Anadolu'yu korumak maksadı ile doğu Anadolu'da bulunan küçük Türk Devletlerini kaldırarak bir birlik ve cephe kurmuştur. Bu maksatla son olarak 1228 yılında Erzincan!ı alarak Mengücükler Devletine son vermiştir. Cihanşah sıranı kendisine geldiğini görerek Ala ed-Din Kekubad'a karşı tedbir almaya başlamıştır. Eyyubi Melik Eşrefe yaklaşmak istediği ise de zorunlu olarak Celaleddin Harzemşah ile dostluk ve ittifak kurmuştur. Bu dostluğu sağlam zemine oturtmak içinde bizzat sultanın yanına Ahlat'a gitti.Celaleddin Harzemşah ile Rükn ed-Din Cihan şah arasındaki bu iyi münasebetler Alaed-Din Keykubat'ın hiç de hoşuna gitmemekte idi. Ahlat'ın tekrar kuşatma altına alınması üzerine Ala ed-Din Keykubad , Erzurum yönünden gelecek olan muhtemel tehlikeye karşı gerekli tedbirleri aldırttı. Artık Selçuk- Harzem çatışması iyice ağırlık kazanmıştı. Eyyubiler de Selçuklu ordusunu saflarında yer almıştı. Böylelikle iki müttefik ordu Erzincan yakınlarında Akşehir düzlüğünde bulunan Yassı Çimen mevkiinde karşılaştılar. 10 Ağustosta şiddetli bir savaş oldu ve Harzemşah ordusu şiddetli bir bozguna uğradı. Cihanşah esir edildi , Herzemşah Sultanı da perişan bir halde Ahlat'a çekildi. Bu büyük zafer üzerine Aled-Din Keykubat süratle Erzurum üzerine yürüdü. Cihanşah'ın kardeşi müdafaaya hazırladı ise de karşı koyamayacağını anlayarak Sultan'ın yazıp gönderdiği eman-nameleri aldılar ve hilali Selçuklu Sancağına şehrin burçları üzerine diktiler. Ertesi gün Erzurum'a giren Alaeddin , Cihan'ı affederek kendisine Aksaray taraflarını ikta olarak verdi. Sultan ,Erzurum'u bütün mülkü ile beraber Selçuklu ülkesine kattı.

ERZURUM'DA OSMANLI HAKİMİYETİ

         (Yavuz ve Kanuni Dönemleri) 1502'de Erzurum ve çevresi Safevi Devletinin eline geçti . Şah İsmail , Akkoyunlu Hükümdarı Sultan Elvend'i 1502'de ikinci defa mağlup ettikten sonra Erzurum ,tercan ,Batburt,Kelkit,Erzincan ve Kemah taraflarını kati olarak hakimiyeti altına aldı. Adı geçen yerlerde Safevi hakimiyeti uzun sürmedi. Çünkü anadolu üzerinde hak idda eden ve Şah kulu isyanını destekleyen Şah İsmail'in bu düşmanca siyasetini Osmanlı Padişahı 1. Selim yakından takip ediyordu. Adını çıkardığı isyana veren Şah Kulu'nun asıl gayesi Şah İsmail adına sadece bir isyan çıkarmak veya İran'a gitmek değildi. Onun maksadı çok büyük olup Osmanlı hakimiyetine son vermek olduğu görülüyor. Yavuz .Şah İsmail'icezalandırmak ve Safevileri ortadan kaldırmak düşüncesiyle , Çaldıran zaferine çıktı. Osmanlı padişahı ve orduları Çaldıran seferine giderken Osmanlı-Safevi sınırı eski Suşehri bugünkü Çay-Sudan geçmekte idi.

         Erzurum ovasında Cinis'den sonra Alaca köyünde konaklayan Yavuz, Çermük (Ilıca) 'dan sonra Erzurum'un kuzeybatısından Kan Köyünde kalmıştır. Sultan, iki gün istirahatten sonra şehre girmeden yoluna devam etti. Buradan kasım köyü,Ügümü ,Şuşik (Çoban Köprüsü geçilerek Avnik kalesinin sağındadır) gibi Erzurum'a bağlı köy ve kasabalardan geçmiştir. Yavuz'un Çaldıran seferine giderken ve dönerken Erzurum Beyi Sevindik Bey, Osmanlılara tabi olduğunu bildirmiş, sonradan tekrar Safevi tarafına geçmiştir. Yavuz, Çaldıranda 2 Ağustos 1504'de Şah İsmail'i büyük bir yenilgiye uğrattı.Zafer sonrası Tebriz, Karabağ, Kars ve Pasinler yolu ile Kan ve Tikkir köyüne uğramış ve burada kiği kalesinin feth edildiği haberini aldı. Buradan Amasya üzerinden İstanbul'a geri dönmüştür. Osmanlı Devleti ile Safeviler arasındaki münasebetler Çaldıran harbinden sonra da düzelmemiş ve Şah İsmail'in el altından Anadolu'yu tahriki sebebiyle onunla sulh yapılmamış ve bu hükümdarın hileli tekliflerine , maskeli güler yüzüne itimad edilmemiştir. Yavuz Sultan Selim , Çaldıran savaşından sonra , Safeviler'in merkezi olan Tebriz'i geçici olarak işgal etmiş, fakat Bayburt Kemah , Erzincan taraflarını ve daha sonra Erzurum ,Diyarbakır, Mardin ,Bitlis ve havalisini ilhak etmiştir. Nitekim 1520 tarihli tapu defterinde ovası ile birlikte Erzurum ,Osmanlı sınırları içinde görülmektedir.

         Gerçekten de 1517'de Yavuz Selim'in Mısır seferinden dönüşünden sonra doğuya sevkettiği kuvvetli bir ordu ile bu bölgeleri baskı altına aldığı ve bu baskının 1518 yılına kadar devam attiği ve bu arada İspir,Erzurum ve Tekman mıntıkalarının osmanlı topraklarına katıldığı kabul edilmektedir. 1337 tarihli Erzurum vilayet salnamesinde Şah İsmail'in Erzurumda 15 yılık hakimiyeti söz konusudur. Safeviler, 1502'de Erzurumu ele geçirdiklerine göre terk etmeleri de 1517 yılana rastlanmış olur.

         Şah İsmailin yerine geçen büyük oğlu Tahmasb da babasının Osmanlılara karşı izlediği düşmanca siyasetini sürdürmüştür.

         1.Süleyman İran seferinde Erzurum'a uğramıştır. Bu seferden döndükten sonra İran sınırında Erzurum ile ,henüz fethedilen Van'ın birer beylerbeylik merkezi olmak üzere iki beylerbeylik teşkilini emretmiştir.Irak seferi sonunda Osmanlı-İran hududu Kağızman ve Tahir geçidine götürüldü. Kanuni devrinde Erzzurmun imarına ve yeniden iskan edilmesine büyük önem verildi. Tamir edilen kaleeye asker yerleştirildi. Boş bulunan arazi ve emlaklara civarda dolaşan aşiretler yerleştirildi. Şehir yeni bir beylerbeylik idaresi altında teşkilatlandırıldı.

         Erzurum beylerbeyliğine de Dulkadırlı Mehmet Bey getirildi. Beylerbeyliğe bağlı bir sancak olan Erzurum sancağına Dümbüllü Aşireti Beylerinden Dümbüllü Hacı Bey'e verilmiştir. Erzurum Beylerbeyliğine müstakil sancak olarak bağlanan Erzurum sancağı 10 nahiyen müteşekkil idi.Bunlar:1-Nefs-i Erzurum 2-Karaz,3-Geçik,4-Tekman,5-Karaş-Kali,6-Cinis,7-Aşkale,8-Çermeli,9-Serçeme,10-Ovacık.

XVII. ASIRDA ERZURUM

         XVII.asırda Erzurum ,yeniden başlayan Osmanlı-İran savaşlarına rağmen doğu-batı ticaretinin en önemli konumunda olma özelliğini sürdürmüştür.Doğuda Safeviler tarihe karıştı. Avşarlar ve Kaçarlar Safevelilerin mirasçısı olarak ortaya çıktılar .Erzurum askeri ve siyasi münasebetler açısından yine ön plana çıktı. Erzurum beylerbeyleri ,İran'ı takip ettikleri gibi seferlere de Erzurum'dan çıktılar.

         Batılı seylahlardan P.de Tournefort,2. Mustafa zamanında (1695-1703) Erzurum'u gören ,ziyaret eden batılı seyyahtır. Şehrin tahmini nüfusunun 20,000 olduğunu ve Gence Tiflis, Tebriz,Trabzon , Tokat ve Halep'le ticari münasebeti olduğunu yazmaktadır. Aynı zamanda botanikçi olan Seyyah Erzurum çevresindeki onobrychis, gundelia, astrogalis,vesicaria ve papaver Orientalis bitkilerini tespit etmiş bunların mükemmel resimlerini çizmiştir. 1720-1724 'de Revan meselesi Osmanlıları meşgul eden en önemli siyasi sorun olmuştur. Erzurum valisi Silahdar İbrahim Paşa ,İran'da ki son gelişmeleri yakından takip ederek İstanbul'u bilgilendirilmiştir.

         1733 yılının Temmuz ayında Erzurum beylerbeyi Topal Osman Paşa ,Bağdat'ı kuşatan Nadir Şah'ı bozguna uğrattı ise e dönerken onu ani hücumuna uğrayarak şehid düştü. Bu avşarlar sırasında Ruslar da ilk defa Güney Kafkasya'da Osmanlılara rakip olarak ortaya çıkmışlardı. Devlet İran ve Rusya'ya karşı Erzurum'u güçlendirmek için bir takım tedbirler aldıysa da başarı sağlayamadı.

         Bu arada 3.Selim Nizam-ı Cedit ordusunun masraflarını karşılamak üzere Erzurum'un bazı gelirlerinin İrad-ı Cedit Hazinesine bağlamıştı. Fakat , halk asayişsizlik yüzünden göç ettiği için vergiler toplanamıyordu.Ayrıca, Padişahın eyaletlerle ilgili kararına karşı çıkan Erzurum valisi gürcü Osman Paşa ,1803 yılında isyan etmiş, üzerine gönderilen kuvvetler isyanı bastırmıştı.

ERZURUM'UN RUS VE ERMENİ İŞGALİNDEN KURTULUŞU

         Erzurum için 16Şubat 1916'da başlayan bu acılı günler iki yıldan fazla devam etti. Bu arada dünyada önemli gelişmeler oldu. Şöyle ki Türk ordusunun Çanakkale'de kazandığı zafer , Rus Çarlığının erkenden dökmesini sağladı. 1917'de Petersburg ve Moskova'da meydana gelen olaylar Çarlığın yıkılması ile nitelendi ve çok geçmeden Bolşovikler hakimiyeti ele geçirerek i ülkede duruma el koydular. Rus ordusunda da bozulmalar başlamış , çephe deki Rus askerleri üstlerini dinlemeden toprak almak amacıyla evlerine dönmeye başlamışlardı. Bütün bu olumsuzluklar yüzünden Rus Kafkas ötesi Komutanlığı Türklere mütareke teklifinde bulundu. Bin başı Hüsrev ve Rus temsilcileri Erzincan'da 17 Aralık 1917'de bir araya gelerek mütareke maddelerini tespit ettiler ve 18 Aralık'ta mütareke imzalandı.Erzincan mütarekesi ile çekilmeye başlayan Rus ordusu , bölgeyi Rus topçusu ve subayları yönetimindeki Ermenilere bıraktılar. Ermeniler görülmemiş bir vahşetle buradaki Türk halkını katlederek çoluk çocuk ve yaşlılara varıncaya kadar yok ederek bölgede Ermeni çoğunluğunu sağlamaya çalıştılar. Ermenilerin sözde Büyük Ermenistan hayaliyle Türk ahaliye karşı giriştiği soykırıma Rus 2.Topçu Alayı Komutanı olan Tverdo Khlebov sadece seyirci kaldı.

         Suşehri 'n de bulunan 3.Ordu Komutanı Vehip Paşa 10 Ocak 1918'de 1.Kafkas Ordusu Komutanı Kazım Karabekir'e Erzincan , Sarıkamış yönünde hareket emri verdi. Türk ordusu,Rus Ordusu'nun boşalttığı bölgelerde Ermeni mezalimini haber aldıkça ,uykuya, açlığa ve kışa bakmadan ilerledi. 1.Kafkas Ordusu 13 Şubat 1918'de alevler içinde yanan Erzincan'ı kurtardı. Aynı kolordunun öncüleri 22 Şubat'ta Mama hatun'u aldı.25 Şubatt Aşkale kurtarıldı. Ordu Komutanı 26 Şubat'ta Erzuruma doğru ilerleme kararı verdi. 6 Mart'ta Mamahatun'a gelen 1.Kafkas Kolordusu , Ermeni vahşet ve mezaliminin Erzurum bölgesini de yok edeceğini düşünerek ,Suşehri'nde ki ordu komutanlığından hareket için emir istedi ve 7Mart'ta Erzurum da ki Ermenilerin reisine, 1877 sınırına kadar olan yerlerin Türkiye'ye ait olduğunu ,karşı çıkacak silahlıların asi sayılacağını ve en geç 9 Mart 1918 akşamına kadar Erzurum'un teslim edilmesi gerektiğini bildirdi.

         Kolordu Karargahının Alaca köyüne taşıyan Kazım Karabekir , Ordu komutanın bir hafta beklemesi emrine rağmen 10 Mart'ta devam etme kararını verdi. 11 Mart sabahı güneş doğmadan Türk ordusu ileri harekete başladı. 2 saat süren çarpışmalardan sonra 11 Mart saat 8'de Ilıca kurtarıldı. Öğlene doğru Gez köyü alındı. Çarpışmalar gecede devam etti. Nihayet sabahın erken sayelerinde Halil Bey Harput ,Rüştü Bey İstanbul,Hacı Hamdi Hacı Ali efendiler de Kavak Kapılarından Erzurum'a girerek Ermenileri şehirden çıkardılar.Erzurum'a saat 3'te gelen Kazım Karabekir şehri kalan Ermenilerden temizleme görevini Rüştü Beye verdi. Böylece 20 Mart 1918'de Erzurum'un esaret günleri sona erdi. Kısa süre içerisinde Türk ordusu bütün Doğu Anadolu'yu Ermenilerden temizleyerek yeniden Anavatan'a kattı.

ERZURUM KONGRESİ (23 TEMMUZ- 7 AĞUSTOS 1919)

         17-25 Haziran 1919 tarihleri arasında yapılan Erzurum vilayet kongresinde umumi kongre tarihi 10 Temmuz 1919 olarak kararlaştırılmıştı. Bundan sonra Erzurum Müdaafa-i Hkuk-i Cemiyeti kongre hazırlıklarına başladı. Bu hazırlıklara 15. Kolordu ve 3. Ordu Müfettişliği de katılarak gerekli tedbirler alındı. Mustafa Kemal Paşa valiliklere ve kolordulara gönderdiği telgrafta Erzurum Kongresinin yalnızca Doğu Anadolu da değil bütün Anadolu da tesirli olmasını ve desteklenmesini istiyordu. Bu sebeple Sivas da umumi bir kongre yapılması gerekliliği daha 21 Haziran 1919 da belirtiliyordu.

         Erzurum kongresi hazırlıkları Mustafa Kemal Paşanın Erzurum'a gelesiyle birlikte daha da hızlanmış ve genişlemişti. Mustafa Kemal paşanın istifasından sonra başkanı seçildiği kongre hazırlıklarıyla Heye-ti Fa'ale ilk toplantısını 10 Temmuzda yaptı. Oysa kongrenin o gün toplanması gerekiyordu.Fakat delegelerin Erzurum'a vaktinde gelememeleri yüzünden kongrenin Meşrutiyeti ilan günü olan 23 Temmuzda yapılmasına karar verildi.

         Kongre hazırlıklarının sürdüğü bu günlerde .üzerinde bulunan en önemli meselelerin biriside Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey'in kongreye girip girmemeleri ve Mustafa Kemal Paşanın kongreye başkan seçilip seçilmemesi idi. Mustafa Kemal Paşanın ve Rauf Beyin kongreye girebilmeleri için herhangi bir yerden mümessil seçilmeleri gerekiyordu ve kendileri de Erzurum temsilcisi olarak kongreye katılmak istiyorlardı. Onların bu isteğini yerine getiren Erzurum Müdafa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Cevat ve Kazım Beyler 20 Temmuz 1919'da kongre mümessiliğin den istifa ederek yerlerini Mustefa Kemal Paşa ve Rauf Bey'e bırakmışlardı.İstifa eden Cevat Bey Hasan kale den ,Kazım Bey de Tortum'dan aza seçilerek , kongreye girmeleri sağlanmıştır.

         Erzurumlular kurtuluş tarihleri olan 12 Mart 1918 'de kongre gününe kadar gece gündüz demeden çalışmışlar , kendi aralarında bir birlik teşkil ettikten sonra bu birliği bütün Doğu Anadolu ya yaymışlardı. Şimdi bu birliğin mahsulleri alınmak üzere idi. Problemler henüz bitmiş sayılmazdı.Çünkü önlerinde 7 Ağustos 1919 tarihine kadar sürece olan büyük bir çalışma temposu gerektiren kongre vardı.

         Erzurum Kongresi 23 Temmuz 1919'da açıldı. O gün Erzurum'da bir bayram havası vardı. Kazım Karabekir Paşa kongre erkanını sabahleyin yemeğe davet ederek Köşk Mevkiinde askerleri ve milli gösteriler yapıldı. Saat 11'de toplanacak olan kongrenin azaları erkenden kongrenin yapılacağı Sansaryan Mektebi (bugünkü Atatürk Endüstri Meslek Lisesi) 'nin bahçesine kurulmuş çadırlar altında toplanmaya başlamışlardı. Erzurum Müdaafa-i Hukuk-u Cemiyeti bu binanın küçük bir odasında geçici bir büro kurmuştu. Saat on buçuğa doğru üç araba ile Mustafa Kemal paşa ,Rauf, M.Mülfit ve İbrahim Süreyya Beyler ile birlikte birkaç zabit geldi. Saat on bire doğru Kazım Karabekir Paşa ile diğer askerler kongre salonunu terk ettiler. Yapılan yoklamadan sonra kongre , Şiran Müftüsü Hasan Fehmi Efendi'nin okuduğu arapça dua ile açılmış, en yaşlı Mümessil Trobzonlu Eyüpoğulların dan İzzet Bey hakkında feragat edince açılış nutkunu Erzurum şubesi İdare Heyeti Resi Mehmet Raif Efendi yapmıştır.Raif Efendi konuşmasını kongreyi yönetecek bir başkan seçilmesini isteyerek bitirmiştir. Kongrenin ilk günü hazır bulunan 45 kişiden 38'inin oyu ile Mustafa Kemal Paşa Erzurum Kongre Başkanlığı'na seçildi.

         Mustafa Kemal Paşa kongreye başkan seçilmesi üzerine yaptığı konuşmasında , başkan seçildiği için teşekkür etmiştir.Osmanlı Devletinin o günkü durumunu , Mısır'da ,Hindistan'da Afganistan'da ,Suriye'de Irak'ta ve Kuzey Afrika da milli bağımsızlık uğrunda yapılan mücadeleleri anlatarak müdahaleden uzak bir milli iradenin Anadolu'dan çıkacağını, millete dayanması gerektiğini belirterek nutkunu bitirmiştir.

         Mustafa Kemal Paşa'nın nutkundan sonra Raif Efendi ve İzzet Bey Reis vekilliklerine S.Necati Bey ve Abdullah Hasib Efendi zabit katipliğine seçilmişlerdir. İlk oturumda zabit katipleri bulunmuyordu. Erzurum Kongresi 7 Ağustos 1919 Perşembe gününe kadar çalışmalarını sürdürmüştür.7 Ağustos'ta son toplantısını yapan kongre , o gün Heyet-i Temsili-ye seçimlerini yapmıştır. Dokuz kişilik temsil heyetinin başkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirilmiştir.Kongrenin kapanış konuşmasını yapan Mustafa Kemal paşa nutkunda , samimi olarak vatan ve millet kurtarılması için önemli karalar alındığını , cihana karşı milletimizin varlığını ve birliğini gösterdiğini tarihin bu kongreyi ender ve büyük bir eser olarak değerlendireceğini belirterek vatan ve milletin selameti için dua etmiştir.

         Erzurum kongresi 7 Ağustos'a kadar 14 gün sürdü ve aynı gün bir beyanname ile nizamname yayınlandı. Erzurum Kongresi'nin beyannamesi 10 maddeden oluşuyordu.Ve 'Şarki Anadolu Vilayet-ı Erzurum Kongresi Beyannamesi ' başlığını taşıyordu. Beyannamenin giriş kısmında Aydın Vilayetin de Yunanlıların , Kafkasya da Ermenilerin ,Karadeniz de Rumların Müslüman ahaliye yaptığı zulümlerden, milleti parçalanma tehlikesi kaşısın da gören Doğu Anadolu halkını kurduğu cemiyetler vasıtasıyla Erzurum Kongresine katılığından ve kongrenin yayınlanan karaları aldığından bahsediyordu. Beyanname d şu noktalar üzerinde durulmuştu. Trabzon Vilayeti ve Canik Sancağı ile Vilayat-ı Şarkıye birbirinden ve Osmanlı camiasından ayrılması düşünülmeyen öz kardeştir. Vatanın bütünlüğü, milli istiklalin sağlanması , saltanat ve hilafetin korunması için Kuva-i Milliye'yi amil İrade-i milliye-yi hakim kılmak esastır. Her türlü müdahalenin Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine matuf telakki edileceğinden , birlikte müdafaa ve mukavemet kabul edilmiştir.

         Hıristiyan halka sosyal dengemizi bozacak imtiyazlar verilmeyecektir. Devletlerin baskısı altında hükümetin bu bölgeyi bırakmak zorunda kalması ihtimali üzerine karalar alınmıştır. Bu karalar nizamnamenin 4. maddesinde açıklanmıştır.Müslümanların çoğunluğunun bulunduğu topraklarımızın bölünmesinden vazgeçilmelidir. Bağımsızlığımız ve bütünlüğümüz korunmak şartıyla istila emeli beslemeyen bir milletin fenni, sınai yardımı kabul edilecektir. Bu madde ile o günlerde gündemde olan manda meselesinde bir açıklık getirerek ,ilkeleri tespit olunuyordu. Beyannamede, hükümetin durumu da ele alınarak hükümetin iade-i milliye-ye dayanması ve milli meclisin hemen toplanması gerektiği ihtar edilmiştir. Vicdan-ı milliden doğan cemiyetler "Şark Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti " adı altında birleştirilerek genişletilmiş , köylerden il merkezlerine kadar birleştirilen bu teşkilat bir Heyet-i Temsili-ye seçmeyi kabul etmiştir.

         23 Temmuz 1919 tarihinde Mustafa Kemal'in başkanlığında toplana Erzurum Kongresinin kabul ettiği kararları , belirlediği hedeflerini , çizdiği stratejiyi iyi tahlil etmek gerekir. Çünkü kongrenin benimsediği hedefler , Türk Milli Mücadelesinin de gerçekleştirmeye çalıştığı milli hedeflerdir. Kongrenin kabul ettiği kararlar , Milli bağımsızlık savaşımızın programı olarak ele alınmış belirlediği hedefler gerçekleştirilmiştir. 28 Ocak 1920'de son Osmanlı Mebuslar Meclisinde Misak-ı Milli adında kabul edilip 17 Şubat 1920'de bütün dünyaya ilan edilen programın esasları Erzurum da bu kongrede belirlenmiştir. Erzurum kongresi ,Milli varlığı ve gücü itibariyle değilse de temsil ettiği fikir ve prensiplerle , sağladığı yetkiler bakımından Milli Mücadele hareketinin tarihi bir hareket ve çıkış noktasıdır. Bu kongrenin hatırası , milli direniş ve mücadele noktasına ulaşmadıkça ve onun formülleştirdiği prensiplerden hareket olunmadıkça , Milli Mücadele fikrinin gelişmelerini sistematik bir şekilde izlemek mümkün değildir. Milli Mücadeleyi genç kuşaklara aktarılırken işe Erzurum kongresinin karalarıyla başlamak gerekir. Şunu da önemle belirtmek gerekir ki Türkistan dan Anadolu'ya tarih ve coğrafi bir geçiş köprüsü olan Erzurum , Mondros Mütarekesi sonrası Türkiye'nin politik ve sadece Doğu Anadolu Bölgesi halkını değil , tüm vatanı Mustafa Kemal Paşa etrafında bütünleşmesinin ilk büyük tezahürü 79 yıl önce Erzurum da görülmüştür. Herkesten önce 1919 Türkiye'sinde şartları milli duyarlılıkla tespit eden büyük Atatürk memleketin çeşitli bölgelerinde kurulan Milli Teşkilatlar arasında Erzurum'u seçerek buradaki teşkilatın başına geçmesi, Erzurum insanına duyduğu bağlılığın güven duygusunun bir ifadesi olduğu tarihi bir gerçektir.